Miss Universe 2010

Bu gece, saat 04.00'te Las Vegas'ta gerçekleşen ve cnbc-e ve e2'den canlı olarak yayınlanan Miss Universe 2010'un birincisi Meksikalı Jimena Navarrete oldu. Jürinin, yapımcılardan illüzyoniste kadar birçok farklı kişiden oluştuğu yarışmayı annemle birlikte izledik. Bizim Gizem Memiç, Japonya'da ödül alan Mevlana kostümüyle sahneye çıktığında, ki görmediyseniz sadece tek gözünü açıkta bırakan bir kıyafet olduğunu belirtmekte fayda var, biraz hayal kırıklığıyla, diğer favorilerimize biraz daha şans verdik ve ortak beğendiğimiz Rus ve Kolombiya güzelleri ilk 15'e girdi :) Ancak bundan sonrasında jüriyle zevklerimiz pek uyuşmadı ve ikisini de mayolu geçişlerinden sonra ilk 10'a almadılar!

Araların, adayların Las Vegas'ta kaldıkları, gezdikleri yerlerin; havuz, deniz ve gece eğlencelerinin görüntüleriyle doldurulduğu yarışmanın son 5'ine geldiğimizde, ben büyük bir hayal kırıklığı içerisindeydim şahsen. Beğendiğim herkes gitmişti ve geriye kalanlardan tek beğendiğim Meksikalıydı zaten. Annem yanımda uyuklaya uyuklaya, adayların son sorulara verdikleri cevabı dinlerken, ben Jameikalı adayın ilk 5'e kalmasına anlam vermeye çalışıyordum ki, kendisi neredeyse Miss Universe 2010 olacaktı! Sonunda, taç Jimena Navarrete'nin oldu ve geçen senenin birincisi Venezuelalı Stefania Fernandez, tacını ona teslim etti. Biz de gönül rahatlığıyla uyuyabildik güneş doğmadan hemen önce :)

Sonuç olarak, en çok dikkatimi çeken şey ise, sunucu Natalie Morales'i, duruşunu ve kıyafetlerini, bizim bu güzellerden daha çok beğendiğim oldu! :) Yine de eğlenceli bi geceydi ve hemen bunu BBS'ye yazmalıyım dedim.

p.s : 28'ini 29'una bağlayan Pazar gecesi de 62. Emmy ödül töreni var. Hakkında daha detaylı bir yazı yazmaya çalışacağım, ama yazamazsam kısaca tek temennim Hugh Laurie'nin artık bir ödül alması. Yeter ya, gözümün önünde günbegün yaşlandı adam, sizin umrunuz değil! :p


Bunu dedi ( 2 ) kişi

Gecenin Sürprizi

Geçen yıl tam da bugünki yazım BBS: Perseids !'te de bahsetmiştim.. Bugün Perseids denen meteor yağmurunun en yoğun gözlemlenebildiği gün.. beisa~ sağolsun hemen hatırlattı bu güzel olayı ve ben de zaman kaybetmeden bloglayım dedim..

Bir kere daha bilgi vermek gerekirse, "Perseids göktaşı yağmuru", en çok bilinen göktaşı yağmurlarından biri. "Swift-Tuttle" kuyrukluyıldızından kopan parçalarla yörüngemiz kesişince işte bu enfes doğa olayıyla karşılaşıyoruz. Her sene temmuz sonu-ağustos başı gibi çıplak gözle gözlemlenebiliyor. Ama en yoğun olduğu gün 12 Ağustos'u 13 Ağustos'a bağlayan gece..
Yani bu gece !

Bence bu şöleni kaçırmak istemezsiniz, evet evet. :)

Bulutsuz, şehir ışıklarından uzak, bol yıldızlı, güzel bir gece dileğiyle..




Bunu dedi ( 0 ) kişi

BBS Ayın Sanatçısı - Rachael Yamagata

Rachael Yamagata, BBS Ağustos Ayı Sanatçısı olarak seçmeyi düşündüğüm Fiona Apple'ın şarkılarını dinlerken, Last FM'de "Benzer Sanatçılar" sayesinde keşfettiğimde kararımı değiştirmiş, etnik kökeni baya karmaşık şarkıcı ve söz yazarı. Öncelikle özür dilerim Fiona, ama Rachael Yamagata'nın "dumanlı" sesini çok daha fazla beğendiğimi söylemeliyim.

1977 doğumlu, Amerikan-Japon asıllı bir baba ve İtalyan-Alman asıllı bir anneye -karmaşık demiştim!- sahip, piyano ve akustik gitar çalan Rachael Yamagata, öncelikle 6 sene boyunca Bumpus isimli bir grupta söz yazarlığı ve vokalistlik yapmış, ancak yazdığı şarkıların grubun tarzıyla uyuşamamaya başlamasıyla yolları ayrılmış. Şu anda ise, 2004 yılında çıkmış Happenstance ve 2009 yılında çıkmış Elephants... Teeth Sinking into Heart isimli iki solo albümü var. Üstelik şarkılarının The O.C, How I Met Your Mother, Nip-Tuck, One Tree Hill gibi dizilerde ve çeşitli filmlerde soundtrack olarak çalınmasıyla ününü arttırabilmiş. Ayrıca, birsürü sanatçının albümlerinde gerek vokal, gerekse bazı şarkılarda düet olarak katkıda bulunmuş. Kısacası, yetenekli bir sanatçıyla karşı karşıyayız diyebilirim. Ve yeni şarkılarını bulup dinledikçe, iyice sevmeye başlıyorum! :)

Onlardan bir tanesi, şarkılarından en sevileni : "Be Be Your Love" :)



Bunu dedi ( 3 ) kişi

Gazete !

Son zamanlarda, yine "son zamanlarda" diyerek başlıyorum çünkü gerçekten son zamanlarda o kadar yoğundum ki, BBS'nin doğum gününü bile kaçırdım. Bir baktım ki bütün kurdeleler kesilmiş, çoktan pasta üflenmiş, herkes gitmiş bile. Daha da kötüsü son bir haftadır bilgisayarım bile yoktu ki bir şeyler karalayabileyim BBS'ye. Neyseki artık bilgisayarıma kavuştum ve umarım bundan sonra "son zamanlarda" diye başlayan blog yazıları yazmam.

Neyse konuya gelelim. Öncelikle BBS'nin bir seneyi dolduran güzel yazılarının devamını dileyerekten yeni yaşını kutlar ve bundan sonrası için de hep böle gitmesi temennisinde bulunmak istiyorum. Her ne kadar her zaman buralarda olamasak da, her ne kadar o sol kısımda bazı günler radyo yayını yaptığımız yazdığı halde radyo yayını yapmasak da, artık bir bütün gibiyiz BBS ile. Bak "BBS-fatoş-beisa". Evet oldu bu! :)

Sonralıkla diyeceğim aslında, bu yazıyı yazma isteğim, az önce hatmettiğim Milliyet cadde ekini okuduktan sonra geldi. Bir baktım artık yazılar iyice düşüşlerde. Gazete mi okuyorum yoksa birinin kişisel blogunu mu bilemedim. Yine de okudum ama. Çoğu kişi biliyordur gerçi, Pucca denen blog yazarı arkadaşımız, Milliyette de yazıyor. Bilmem ki ben pek hoşlanmıyorum yazdıklarından ya da şöyle söyleyeyim; evet, bir blog yazısı olarak yazdıkları okunabilir bile ama gazetede 'ı-ıh! cık olmamış' diyorum. Her kesime hitap etmiyor her ne kadar okuru çok gibi gözükse de. Bunu eleştirmek bana düşmez belki ama olmamış arkadaşım! Okuyanlar bilir. Bir de aynı gazete aynı ekin son sayfasında Aziz Kedi denen arkadaşım hakkında da aynı şeyi söyleyeceğim. Kimsenin gücüne gitmesin, Aziz Kedi'yi okurken eğleniyorum bile, ama yine diyorum -cık, olmamış arkadaşım!-

nokta.


Bunu dedi ( 4 ) kişi

İyi ki Doğmuş BBS !


Fatoş'la yine sıcaktan bunaldığımız ve stajlarımızın da bitmesiyle yapacak bir şey bulamadığımız bir yaz, uzun zamandır kişisel olarak sürdürdüğümüz blog maceralarımızı ortak bi yerde toplamaya karar vermemizden bu yana tam bir sene geçmiş. İsim bulması, şablon seçmesi, hepsi ayrı zevkliydi de, açılışını kaçırdığıma çok üzülmüştüm. Eve bir girmiştim ki, çoktan yazılar yazılmış falan :) Ama ilk doğumgünü partisini kaçırmaya niyetim yok! Herkese bizden bir dilim pasta, hediyelerinizi kenara koyabilirsiniz! :p ve müzik başlamadan önce..

Bunca zamandır yanımızda olan herkese teşekkürler!

Nice mutlu yıllara BBS ! Doğumgünün kutlu olsun ! ;D


Bunu dedi ( 1 ) kişi

Sinestezi

Sinestezi, Latince bir terim ve "duyuların birleşmesi" anlamına geliyor. Beyinde, normalde olmayan öyle şeyler oluyor ki, bu olayın sonucunda kişi, renkleri duyabilir, sesleri görebilir hale geliyor, en basit örneklemeyle. Müzik dinlerken, gözlerinin önünde renk cümbüşü falan oluyor, anlatılanlara göre. Tabi ki, başka duyuların karmaşasından oluşan versiyonları da mevcut. Kulağa çok eğlenceli geliyor, "Sinestezik olmak istiyorum!" diye az dolaşmadım etrafta. Aynı olay, iki farklı duyuyla deneyimlendiği için, çok daha kalıcı bir anı olarak yer de ediyor hafızada; itiraf ediyorum, balık hafızalı biri olarak asıl ilgimi çeken de buydu! :p Oysa bu durum, sürekli çağrışımlar doğurduğundan, çok fazla dikkat dağınıklığına, içe çekilmeye neden olabiliyormuş. O yüzden vazgeçtim sinestezik olmaktan; ayların bana renkleri, isimlerin kokuları çağrıştırmasından...

Son zamanlarda çok popüler olmaya başlayan bir durum bu, kesinlikle bir hastalık değil ama ayrıcalık olduğunu da düşünmüyorum artık -dediğim gibi. Çokça araştırmalar yapılıyor hakkında, büyük sanatçıların da sinestezik olduğu varsayılıyor. Algılarındaki fazladan bir duyu, birnevi sağlama görevi görüyor, daha estetik olmalarına yardımcı oluyor çünkü. İşin komiğiyse, bu insanlar, doğuştan sahip oldukları bu sinestezik durumlarının, aslında başkalarında olmayan bir durum olduğunu genelde bilmiyor ve herkes müzik dinlerken renkler görüyormuş gibi düşünüyor. Oysa bazılarımız, değil renklerini görmek, bir notayı taklit edebilecek kulağa bile sahip değiliz! (bkz: yazar burada kendinden bahsediyor) :p

p.s : "Koskoca" psikologlar olarak biraz da bu konularda bi şeyler paylaşalım demiştik, aylar öncesinde... Bugüne kısmetmiş! :) Ben başlatayım da, devamı gelir nasıl olsaaa...


Bunu dedi ( 0 ) kişi

Bla Bla ..

Son zamanlarda BBS'yi terkettiğimiz için çok vicdan azabı çekiyorum.. Ama napalım, günlerimiz o kadar yoğun geçiyordu ki.. Bir yandan araştırma -aslında araştırma babında hiçbir şey yapmıyorduk ama bahanemizdi işte :p- bir yandan yüksek lisans başvuruları, artık okulu acilen terketmemiz gerektiğinden -mezun olduk ühüüü :( - ilişik kesme işlemleri, ve biraz olsun okuldaki son günlerimizi eğlenerek geçirme isteği, sonrası mezuniyet balosuydu, töreniydi derken, eve kendimizi zor attık inanın ki.. :)

Çok mutsuzum, mezun olmak çok üzücü gerçekten.. 5 yıl bir yere alışıp, bir anda 'git burdan' diyorlar.. Ben bunu kaldıramam ki amaaa.. En kötüsü de ne oldu biliyor musunuz? Bütün arkadaşlarımızı geride bıraktık :( Artık herkes kendi yolunda..

Zaman denen şeyle yuforikleşeceğim yakında..

Az kaldı, hissediyorum..

Edit Büdüt : Ben herkesi çooook özlediiimm amaaa !!


Bunu dedi ( 1 ) kişi

Twilight Saga : Eclipse

Twilight serisinin ilk filmine, fatoş ve hasra'yla dönemin saçmasapan son sınavından çıktıktan, karnımızı doyurmaya ilginç bi köfteciye uğradıktan ve en yakın seansa yetişemediğimizden gecenin bi vaktine kadar alışveriş merkezinin yemek katında bekledikten sonra gittiğimizde henüz kitabını okumamıştım. Bu yüzden de o filme girmeyi teklif eden ben olduğum için, beğenilmeyecek diye hafif bi kaygı hissediyordum. Gerçi kitabı hala okumadım! :) Ama New Moon'a da birlikte gittikten sonra, bizim için değerli bi yere sahip olmuş ki, dün fatoş bize "geleneksel sinema olayımız alacakaranlık filminin 3.sünü izlemeye ne dersiniz?" diye mesaj atınca, inanılmaz sevindim. Sonradan öğrendim ki, hasra da aynı ruh hali içersine girmiş!

Evet, serinin 3. filmi Eclipse 30 Haziran'da vizyona giriyor. Yine Bella'mız Edward ve Jacob arasında seçime zorlanıyor çünkü kasabada ilginç ölümler olmaya başlıyor. Ve bu seçimler kurtadamlarla vampirleri karşı karşıya getiriyor. Bi de kızıl saçlı korkunç bi vampir kız var, Bella'dan intikam almaya çalışan. Fragmanı izledim de şimdi, yine efektleri falan başarılı bence, baya heyecanlandırdı beni. İzledikten sonra ne düşünürüm, film esnasında ne kadar eğlenirim bilemem, başka bi yazıda kısaca not geçerim tabi ama şu sürekli kendini tekrar eden konuda bile inanılmaz eğleniyorum nedense. Gidelim bakalım haftaya, yine bol bol küfrederim Bella'ya. Edward neyse de, Jacob ne buluyor o kızda anlamıyorum. Gerçi saçlarını kestirmeseydi daha iyiydi o da. Kihkih tam ergen muhabbeti yaptım şu an ama sanırım bu filmde beni cezbeden de bu. Çocukluğuma dönmüş gibi seviniyorum izlerken :)

Fragmanlar tam burada. "It all begins ... With a choice"

30 Haziran'da görüşmek üzere! :)


Bunu dedi ( 4 ) kişi

Rekor Denemesi

İstanbul'da olmama rağmen, katılamadığım için çok üzüldüğüm bir etkinlik vardı geçenlerde. Düşün Taşın Derneği, Türkiye'deki kitap okuma oranını arttırmaya yönelik çalışmalar yapıyor son zamanlarda. 13 Haziran Pazar günü de, Ali Sami Yen'de "En Yüksek Katılımlı Kitap Okuma Etkinliği" gerçekleştirilecekti, ancak bunu biz tam o gün, saat 11.30 sularında, kahvaltı yaparken televizyondan öğrendik. Binlerce insan tribünlere oturmuş, ellerinde kitaplar.. Bir de Guinness ekibi çağrılmış :) ve etkinlikte okunan kitaplar, daha sonra, talepte bulunan ve ihtiyacı olan illere gönderilecekmiş. Daha önceden duymadığımız için üzülerek bekledik haberin sonunu.

Sonra ben şu yüksek lisans heyecanından rekor denemesinin sonucuna bakmayı unuttum. Bugün biraz rahatladım da, hemen küçük bir araştırma yaptım. Etkinliğe 14.517 kişi katılmış! Ancak 15.440 kişilik rekor kırılamamış. Neyse ki o rekor da Türkiye'ye ait! :) Bu etkinliğin 2014 yılına kadar tekrarlanması planlanıyor, umarım en azından birine katılabilirim. Hatta umarım, benim katıldığım sene kendi rekorumuzu kırarız! :)

900 kişi daha gidememiş yani, puh! :)


Bunu dedi ( 5 ) kişi

BBS Ayın Sanatçısı - Oi Va Voi

Oi Va Voi, gerçekten birçok müzik türünü harmanlayabilmiş, Londra çıkışlı bir grup. Öyle ki, Yahudi etnik müziğinden başlayıp elektronik müziğe geçiş yapan şarkıları mevcut! Grup, 1990'ların sonunda kurulmuş, kuruculardan bazıları ayrılmış, gruba yeni insanlar alınmış ama hala kalabalıklar. Ve bu sıralar hak ettikleri popülerliği yaşadıklarını düşünüyorum. Çünkü dinledikçe, garip bir şekilde, hem huzur hem enerji veren şarkılara sahipler. 2003'ten bu yana, 4 tane albüm çıkarmışlar ve isimleri sırasıyla şöyle: Digital Folklore, Laughter Through Tears, Oi Va Voi, Travelling the Face of the Globe.


2007'de, 2009'da ve bu sene olmak üzere 3 defa Türkiye'ye gelmişler. Hatta bu sene geldiklerinde, Şubat'ta, Ankara'ya da geldiler ama ne yazık ki, ben bu kadar derinlemesine dinlemiş değildim henüz bu grubu. Bir daha gelirlerse, ~ki bence gelirler!~ bu sefer kaçırmayacağım onları canlı dinleme şansını :) Çünkü duyduğuma göre, sahnede de enerjik ve sıcaklarmış.

Aslında, Oi Va Voi'u bu ayın sanatçısı olarak, bi istek üzerine seçtim. 6 senelik bir arkadaşımın, en sevdiği gruplardan bi tanesi olduğundan rica etti, ben de kırmadım tabi, 1 ay gecikmeli de olsa.. Bu yüzden, Yesterday's Mistakes herkese, ama en çok Deniz'e gelsin. Çok sevdiğini ve çok dinlediğini biliyorum :)



p.s : Grubun ismi yerel bir konuşma dilinde "Aman Tanrım!" anlamına geliyor :) Oi Va Voiiiiii!!


Bunu dedi ( 6 ) kişi