Balık.

Evet, bi balık burcu kızı olarak, balık hafızalı olduğumu söylemem kulağa şirin geliyor olabilir. Ancak, bu biraz fazla olmaya başladı. Balık hafızalı olduğumu bile unutur oldum. Şöyle anlatayım : 

Şimdi, fatoş'la benim ortak bir arkadaşımız var. Aslında Facebook'ta "88 ortak arkadaş"ımız var da, ben onlardan bi tanesinden bahsediyorum. Bu arkadaşın, hazırlık okurken, bizim çok alakasız bi yerden başka bir ortak arkadaşımızla çıktığını öğrenmişiz bi gün. Kısa sürmüş falan da, komik gelmiş yine de, "Ne alaka?" diye düşünmüşüz. Geçenlerde ben eski MSN kayıtlarını okuyodum. 2006'da ne salakmışım ama! Neyse, konumuz o değil... fatoş da laf arasında bana demiş ki, "O değil de, onlar nasıl çıkmış yaa?" falan. Ben de bunu okurken, ilk defa duymuş gibi bilgisayar başında "Ohaaaağğ! Onlar çıkmış mııığğğ??" şeklinde bir dumur yaşadım. O an anladım, bu balık hafızalılığın biraz fazla olduğunu. 

Bi de, hafızayı geliştirmek için balık yemek gerekmesi çok ironik değil mi, sizce de? :p


Bunu dedi ( 2 ) kişi

Nihayet.. Oi Va Voi Konseri

Bak! Yine kaybolmuşuz ortalıklardan. Ben o gün sinemaya gittikten sonra, çok yoğun bir rapor yazma, sunum hazırlama, ödev bitirme telaşına girdim. Pazartesi günü bitti sayılır aslında. Ben de kendimi Oi Va Voi konserinde buldum!! :)

Bir zamanlar, tam şurada, Oi Va Voi bir daha Türkiye'ye gelirse, kaçırmayacağım demiştim ve o gün Yesterday's Mistakes'i de hediye ettiğim Deniz'le birlikte, Eskiyeni'nin yolunu tuttuk. Deniz'in dayısı sağolsun, girişimiz herkesten önce oldu. Ve girdiğimizde grup henüz soundcheck yapmaktaydı. Yüzümüzde kocaman bi sırıtmayla izledik tabi. Bende bi de Eskiyeni hakkındaki laneti kırmış olmamın rahatlığı vardı. Çünkü ben, senelerdir Eskiyeni'de yapılan hiçbir etkinliğe aniden ortaya çıkan sorunlar nedeniyle katılamadım. Oi Va Voi'e de katılamacağımdan korkmuyor değildim, neyse ki sorunsuz atlattık.

Konser boyunca, bütün ödevlerimi bitirmiş olmanın mutluluğuyla oynadım durdum. Tabi, hoparlörlerin dibinde olmamız dolayısıyla da, bir kısmını kulaklarım tıkalı dinlemek durumunda kaldım. Ama merak etmeyin, şu an bi duyma kaybı yaşamıyorum. :p rahatladım ve hala evde, arabada, her yerde Oi Va Voi dinliyor, "I know what u're!" diye bağırıyorum :) Gerçekten harikalardı. Hani, pek seviyorlar ya Türkiye'yi, yine gelirler kesin, bu sefer siz de kaçırmayın diye yazıyorum. Haa! Bi de konser sonunda dediler ki, bir albüm çıkaracaklarmış, konser performanslarından oluşan... Onu da edinin mutlaka :)

p.s : İngiltere çıkışlı bir grubun bu kadar sıcak, oynak ve kıvrak olmasını ise aklım almıyor gerçekten :)


Bunu dedi ( 0 ) kişi

The Experiment: Film Değil, Gerçek

Psikolojiyle az-çok ilgilenenler bilir zaten bu deneyi. Zimbardo, bir psikolog, ki kendisinin bu deneyinden sonra araştırmalara katı etik kurallar getirilmiştir, Stanford'da, temel olarak, insanlara verilen rollerin davranışlarına olan etkisini araştırmak amacıyla, üniversitenin bir kısmını hapishane şekline sokup deneye gönüllü olanları da rastgele gardiyan veya mahkum olarak ayırır. Deney iki hafta sürecektir ve katılımcılar her gün için belli bir miktar para alacaklardır. Hapishanede mahkumların uyması gereken kurallar vardır ve gardiyanlar da düzeni korumakla yükümlüdür. Garip olan, sonradan edinilen bu rollerin ne kadar içselleştirileceğidir...

Tarihin en korkutucu iki psikoloji deneyinden biri işte böyle başlar. Tabii ki, böyle bi konuya da film çekilmeden durulmaz! Alman versiyonu olan "Das Experiment"i yarıda bırakmıştım ben. Filmi geçtim, beni Almanca geriyor çünkü :p o dilin üstüne, bir de olacakları çekemezdim. Sonra dün, hasra, betül ve ben, yeni vizyona girdiğini öğrendiğimiz Amerikan versiyonuna gittik: The Experiment. Kurgu olsa, bu kadar gerilmem, eminim de.. Gerçek olduğunu bilmek çok etkiledi, tahmin ettiğim gibi. İnsanların içindeki şiddetin nerelere varabileceğini bir kez daha açık seçik gördüm diyebilirim. Tabi, filmden gece 10'da çıktıktan sonra, hasra ve betül'ün "eve gidince de Alman versiyonunu izleyelim" diye tutturmaları sonucunda, bütün gerilimim yerini şaşkınlığa bıraktı o ayrı :p - Adrien Brody'nin oyunculuğunu pek beğendiğimi de belirtmeden geçemeyeceğim :)

p.s : Tarihin en korkutucu iki deneyinden diğeri Milgram'ın deneyidir. Ve sağlam olmayan kaynaklardan öğrendiğim bilgilere göre, Zimbardo ve Milgram lisede sınıf arkadaşıdır! Vay o sınıftaki diğer çocukların haline... :p

p.s 2 : İngilizce olmakla beraber, Zimbardo'nun deneyi hakkında hazırlanmış, gerçek görsellerin ve bazı videoların bulunduğu site de tam burada !! :) hatta bu yazının görseli de oradan alınma.


Bunu dedi ( 16 ) kişi

Şu Görüşme Mevzusu

2011'in ilk yazısı benden ! 

30 Aralık'ta yaptığım, stresinden fatoş'un doğumgünü yazısını geç yazdığım görüşmeden bahsetmeye geldim. Evet, bildiğiniz gibi psikologuz biz ikimiz :) Böyle boş zamanlarında çevrelerindekiler hakkında kişilik tahlili yapan, 4 sene boyunca, sürekli ödev yetiştirmeye çalışmış, okumuş, yazmış ve bazıları çok kolay bulsa da "Psikolojiye Giriş" seçmelisinden zorlukla CC aldıkları bölümü bir şekilde bitirmiş (:p), iki çiçeği burnunda psikolog işte. Şimdi illa ki, bir yerlerde ilk görüşmemizi yapacağız, hatta fatoş' çalışmakta olduğu için yapmış bile olabilir çoktan. Bense yüksek lisans yaptığım için, ilk resmi görüşmemi böyle filmlerdeki gibi bir aynalı odanın arkasında dersin hocası ve sınıf arkadaşlarım beni izlerken yaptım. 

Evet ! O an gözü kararıyor insanın, bunu gördüm. Karşımdakini dinlerken, ne soracağımı unutuyorum; onu hatırlamaya çalışırken, karşımdakinin ne anlattığını bilemiyorum. Bi yandan, sürekli gülümsemeye meyilli ağız yapımı kontrol etmeye çalışıyorum ama o zaman da dudaklarım titriyor. "Eyvah, yüzüm kızardı!" diye düşünüyorum. Ve o sırada karşımda biri, hala ailesiyle olan ilişkilerini anlatıyor. 

Başarıyla atlattım ama. Tek tük hatırladığım şeyleri birleştirerek bir rapor yazmaya çalışıyorum şimdi. Balık hafızalıyım bi de; asıl sorun o. Bazı şeyleri yazıyorum ama bunlar resmen bilincim dışında edindiğim bilgiler. Kulağım duymuş ama beynim işlememiş adeta :) 

p.s : Benden sonrakini izlerken fark ettim de, aynalı cam renkleri fazla göstermiyor. Yüzümün kızardığı belli olmamıştır muhtemelen. Yup ! :p bu da başka bi "bu da böyle bir anımdır" yazısıydı, ama anlatmasam olmazdı :) 


Bunu dedi ( 6 ) kişi

2011 Dilekleri :)

Her sene, eksilen bişi daha hayatımızdan belki ama yine de güzellikleriyle gidiyor ve yepyeni bir seneyle, iyisiyle kötüsüyle geri geliyor. Bir kere daha, bir kere daha yaşayalım diye. Sanki yeni bir şans gibi. Sanki hep o umudumuzu sürdürelim diye, yaşamaktan hiç vazgeçmeyelim diye.

Umarım bu yıl karşınıza çıkacak güzel insanlarla, sevdiceklerinizle, ailenizle birlikte musmutlu geçer.. Yeni yılın her gününü, her saatini, her dakikasını, her an'ını dolu dolu, neşeyle, huzurla, sevgiyle geçirmeniz dileğiyle..

U-Mutlu Yıllar !! :)


Bunu dedi ( 3 ) kişi

Küçük Bi Doğumgünü Hediyesi :)

hepi börtü püsüsü !
Evet, fatoş'un da dediği gibi, görüşüp geldim ! Ama bu önemli görüşme, hala bu yazının konusu değil. Bu yalnızca bi doğumgünü yazısı. Dün gece kendi derdime düşüp stresten yazmayı unuttuğum yazı.. Bana hiç güvenilmez demek ki :p

Saykik'im bugün doğmuş da, 22 yaşında kocaman bi çocuk olmuş :) biraz acıklı aslında pek çok şey. Ama bugün yuforik® o, o yüzden de, şimdilik sadece küçücük hediyesini vereceğim sizin de gözlerinizin önünde. Başlangıç seviyesinde mızıka çalan biri olarak, ilk defa bir şarkıyı sana hediye ediyorum, sevgili "J'm ! İyi ki doğmuşsun. Hayallerindeki pasta, hayallerindeki hediyelerle birlikte, bugün seni bulur umarım :)



Nice musmutlu yıllara :* oyh..


Bunu dedi ( 3 ) kişi

Aralık Sonu Ama Yepyeni Başlangıçlar

Dün yine yazı yazmayarak sözümü bi kere daha tutmadım. Anladım ki bana güvenilmez yafu.. Ama bugün benim doğumgünüm, bi ayrıcalığım olsun ama di mi? :) beisa'nın da bugün görüşmeleri olması nedeniyle, imdadıma o da yetişemedi. (Görüşme de nedir diye sormayın, detaylı olarak bunu anlatmasını bekliyorum sonraki yazıların birinde.) Sonuç olarak, bugün de öksüz kalmasın diye, hemen bir şeyler yazıp kaçayım dedim. Bu da hayallerimdeki pasta, rüyamda falan yerim belki. :)

Sevgiyle, öpücükler..

Edit Büdüt: Yarın yeni yıl yazımla geri döneyim. :)


Bunu dedi ( 1 ) kişi

İyi ki Bi Ehliyet Alalım Dedik

Bugün çok fena bi gündü ya. Aslında şanslı bi günümdü de ama yine de bi yerden sonra çekilmez olabiliyor. Yılbaşında 374235 tane profiterol yapıp şeker komasına girme planlarımdan sonra, "sabah kalkayım da emniyet müdürlüğüne gidip, bi zahmet ehliyetimi alayım" dedim. Ama bu emniyet müdürlüğü, öyle iğne atsan yere düşmez bi yermiş ki, müdürlüğün dışarısında bulunan, devasa alışveriş merkezlerinin otoparkları gibi olan otoparklarında arabayı koyacak yer bulamadıktan sonra, müdürlüğün kapısına geldiğimde, şöyle bir baktım ve bi an ama bi an içimde acayip bir ürperti oldu. İnanılmazdı çünkü içerde o kadar çok insan vardı ki, dedim "bugün emniyet müdürlüğünde yılbaşı partisi falan yapılıyor sanırım". Gerçi hiç kimse eğleniyor gözükmüyordu, hiç de mutlu değillerdi. Bu yüzden, bu saçma düşüncemden vazgeçtim ve birini itirek, öbürünü kaktırarak, kenardan köşeden, bi yerlerden sıvışarak içeri girdim. İşin kötü yanı, içerde bisürü vezne, veznelerin önünde oluşmuş devasa kuyruklar vardı ve kuyrukları yarmak, oldu bitti en sevmediğim, en hoşlaşmadığım işlerden biriydi.

Neyse dosyaydı, diplomaydı, iki hoşbeşti, ehliyet harcı, kart parası falandı derken, sağlık raporumdaki fotoğrafın üstünde doktorumun kaşesi olmadığı için her bi işim yarım kaldı. Daha sonra doktoruma gidip, "böyle böyle, niye fotoğrafımın üstüne de kaşe basmadınız" diye söylendiğimde, cevabı şöyle oldu, "bu sağlık raporundan yirmi kişiye vermişimdir belki, bi tane düzgün memur çıkar kaşe sorar, ne gereği var anlamıyorum, burda fotoğrafın olsa ne olmasa ne". Çünkü düzgün memurlar, fotoğrafın üstünde kaşe var mıdır diye kontrol eden kişilerdi. Onların işleri bu. Ama pek fazla bulunmuyor demekki. Neyse, öğleden sonra bi daha gittim ki bi de parmak izim alınsın diye. İşte en kötü şey meğersem bu imiş. Bi ekranı parmaklamak için bu kadar uğraştırılmaz ki insanlar yaf? Bekle bekle, son dakika sıra geldi de, bana da o ekranı parmaklamak kısmet oldu. Bundan sonrasında bişi yok zaten. Laminasyon (uyduruyor olabilirim) diye bi yere gittim. Ordan ehliyetimi alıp çıktım. Tabi ben çıktığımda emniyet müdürlüğünde üç-beş insan falan kalmıştı. Niye mi? Çünkü saat 5'i 10 geçiyordu. Tam saat 5'te vın diyerek boşalıyor müdürlük, çok eksantrik bi andı gerçekten.



Tamam tamam, olay şundan ibaret ki, babamla gittiğim emniyet müdürlüğünde, babamın tanıdığı üç-beş komiser sayesinde, işlerimi bir saatte halledip çıktık. Bi tane genç komiser vardı, onla meyvesuyu içip muhabbet ettik. Komik bi insan kendisi. "Keşke arkadaşım olsaydı" dedim içimden ama çaktırmadım. Torpil kötü şey.

Ehliyet alacaklar için;
*Dosyanızdaki evrakları dikkatli bi şekilde kontrol edin. Eksikleriniz varsa halledin. Misal sağlık raporunda fotoğrafın üstünde de doktor kaşesi, düzgün memurlar tarafından dikkat edilen bir nokta.
*Parmak izi için, emniyet müdürlüğüne erkenden gidip, sıra alın. Mümkünse komiser amcalarla, ne bilim orda çalışan memurlarla falan açın orayı, o derece erken gidin yani.
*Kan grubu kartınızı sakın ama sakın unutmayın ve bir de diplomanızın aslını.
*Sabırlı olun.
Başaracaksınız.


Bunu dedi ( 6 ) kişi

Son Dakika Post'u

Ayyy! Bugün fatma yazı yazamamış, hemen geldim bişiler karalayım 12'den önce diye. Ama ne desem bilemedim birden.

Günlerdir şu moddayım. İstatistik raporu, sunumlar derken, koptum herkesten, her şeyden. Diyorum ki, 15 gün uyuyayım ben şöyle, siz de biraz sessiz olun, olmaz mı? Çünkü siz konuşup durunca benim aklım kalıyor burda :) "Ya ben evdeyken, onlar çok eğleniyorlarsa?" psikolojisine giriyorum. Evet..


Edit : Yaaaa!! Saate bakın, yetişememişim kii..


Bunu dedi ( 6 ) kişi

Aaja Nachle - Dansa Gel!

Aslında bu filmi beisa ile izlemeden anlatmayacaktım BBS'de ama kısmet olmadı. Yılbaşında Ankara'ya gidemeyeceğim ve bu yüzden her gün ağlamaklıyım sanırım :( Zaten şimdi de anlatacağım filmin müziklerini dinlerken iyice moralim yerle bir oldu. Neyse ama güzel, eğlenceli bir filmden bahsedeceğim.

Aaja Nachle (Türkçesi "Dansa Gel" imiş), başrolünde Madhuri Dixit'in oynadığı 2007 yapımı bir hint müzikali. Konusu ise şöyle ki: Dia (Madhuri Dixit) Newyork'ta kızıyla yaşayan, boşanmış, dans direktörlüğü yapan bir bayandır. 11 yıl önce ona dansetmeyi öğreten dans öğretmeninin ölmek üzere olduğu haberini alınca tekrardan Hindistan'a döner ve onun son dileğini gerçekleştirmek üzere, bir zamanlar dans öğrendiği yer olan antik tiyatroyu alışveriş merkezi olmaktan kurtarmak için kolları sıvar. Bundan sonrası ise zaten çoğu hint filminde olduğu gibi tam bir eğlencedir.

Aslında filmi izlediğinizde göreceksiniz ki, hem hüzün, hem eğlence, hem mutluluk, her bi duygu bir arada. Üstüne rengarenk kıyafetleri, harika danslarıyla insanı büyülemiyor demek büyük yalan olur. Ünlü hint filmlerinden biri olan Devdas'ı izleyenler bilirler ki Madhuri Dixit de süper bir oyuncu ve yine bu filmde de harika dansı ve oyunculuğu ile göz dolduruyor. Zaten Devdas'tan sonra gelen tekliflerin hepsini reddetmiş. Bir tek Aaja Nachle'de oynamaya karar vermiş.

Bir de şimdiden uyarayım. Baya uzun bir film ama o kadar renkli ki nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Hele hele müziklerine bayılacaksınız, ki ben buraya da hemen bir kaçını koyacağım. Hint filmlerini izlemeyi seviyorsanız, özellikle tavsiye edilir. Dinleyin, dinletin. İzleyin, izletin. :)
Öpücükler.

Edit Büdüt: Seçtiğim müzikler biraz hüzünlü ama dinlemeye değer.. :) Biraz daha eğlencesini dinlemek isterseniz, şurdan.

ve benim seçtiğim >> 



Bunu dedi ( 0 ) kişi