Umarım bu yıl karşınıza çıkacak güzel insanlarla, sevdiceklerinizle, ailenizle birlikte musmutlu geçer.. Yeni yılın her gününü, her saatini, her dakikasını, her an'ını dolu dolu, neşeyle, huzurla, sevgiyle geçirmeniz dileğiyle..
U-Mutlu Yıllar !! :)
![]() |
| hepi börtü püsüsü ! |
Dün yine yazı yazmayarak sözümü bi kere daha tutmadım. Anladım ki bana güvenilmez yafu.. Ama bugün benim doğumgünüm, bi ayrıcalığım olsun ama di mi? :) beisa'nın da bugün görüşmeleri olması nedeniyle, imdadıma o da yetişemedi. (Görüşme de nedir diye sormayın, detaylı olarak bunu anlatmasını bekliyorum sonraki yazıların birinde.) Sonuç olarak, bugün de öksüz kalmasın diye, hemen bir şeyler yazıp kaçayım dedim. Bu da hayallerimdeki pasta, rüyamda falan yerim belki. :)
Ayyy! Bugün fatma yazı yazamamış, hemen geldim bişiler karalayım 12'den önce diye. Ama ne desem bilemedim birden.
Aslında filmi izlediğinizde göreceksiniz ki, hem hüzün, hem eğlence, hem mutluluk, her bi duygu bir arada. Üstüne rengarenk kıyafetleri, harika danslarıyla insanı büyülemiyor demek büyük yalan olur. Ünlü hint filmlerinden biri olan Devdas'ı izleyenler bilirler ki Madhuri Dixit de süper bir oyuncu ve yine bu filmde de harika dansı ve oyunculuğu ile göz dolduruyor. Zaten Devdas'tan sonra gelen tekliflerin hepsini reddetmiş. Bir tek Aaja Nachle'de oynamaya karar vermiş.
Mersin'de yaşıyor olmak inanın çok güzel. Ne trafik problemi var ne de insan kalabalığı. Mesela karşıdan karşıya geçerken Ankara-Kızılay meydanındaki gibi yüz kişi birden değil de, üç-beş kişi falan geçiyoruz en fazla. Ya da İstanbul'un garip yolları, işe gidiş ve işten çıkış saatlerindeki o yoğun trafik yerine sakin, akıcı bir trafik var. Evler ucuz, kiralar ucuz, yiyecekler ucuz, kıyafetler ucuz çoğu yere göre.
beisa'yla üşengeçlik yapıp bi türlü bu ayın sanatçısını yazamadık bu sefer. Ben de şu an fırsattan istifade, canım sıkılıyorken yazayım dedim. Şöyle bi arşivi karıştırdım da nedense hep yabancı müziklere takılmışız. Dedik bu sefer Türkçe şarkı söyleyen biri olsun, gözümüz gönlümüz açılsın ama di mi?
Bkz: Bok, Fatma! (Çok kızmış, ünlem de var)
Şöyle afili cümleler kurmak istiyorum, ama o kadar sıkıldım ki ilginç isim tamlamaları, eğlenceli sıfatlar bulmakta zorluk çekiyorum şu an. Bu nedenle, istemeden de olsa, doğrudan konuya gireceğim. 3 günlük fatoş'un evindeki Mersin tatilim dışında, bütün yazımı, bu sene sıcaklıkta kendini aşan Ankara'da geçirmiş olmam bi yana, bu süreçte, bütün arkadaşlarımın şehir, hatta ülke sınırları dışında olmaları dolayısıyla, odamdan çıkmama rekorumu kırmak konusunda büyük adımlar attığımı söyleyebilirim. İşin kötüsü, evde oturdukça içim şişiyor resmen ve halihazırda küçücük olan odama sığmakta zorluk çekiyorum. Kendimi, Harikalar Diyarı'ndaki tavşanın evini ziyaret edip masanın üstünde bulduğu kurabiyeden yediği için aniden büyüyen ve kolları, bacakları evin pencere ve kapı gibi bilimum deliklerinden taşan Alice gibi hissediyorum ! :)
Heyoo ! Hala hasta ve öhö öhö modunda sesleniyorum size. Sesim çıkmıyor da olabilir bile :o Sadece grip olmakla kalmamış, boğazımı da kaybetmiş bir insanım ben. Ama bu sayede blogla ilgilenmeye başladım yeniden, fena mı oldu? :)
Hastalık hali, her ne kadar kötü olsa da bazen iyi yanlarını da görmüyor değiliz. Mesela ben her grip olduğumda veya boğazım ağrıdığında, antigribal (böyle bir şey var mı bilmiyorum) ve antibiyotik (böyle bir şey var biliyorum) ilaçların etkisinde bir manik neşeyle karşılaşıyorum ister istemez. Artık, böyle anlarda, beisa hemen farkediyor zaten, 'antibiyotik mi aldın sen' diyor. Alakası yok aslında, bence tamamen şımarıklık.
David Fincher'ın çekimlerini tamamladığı yeni filmi 1 Ekim 2010 tarihinde gösterime girecek. "The Social Network" dünyanın en çok ziyaret edilen ikinci sitesi olan Facebook'un kuruluşu ve kurucusu Mark Zuckerberg hakkında. Facebook'u 2003 yılında Harvard'da öğrenciyken oluşturup dünyanın en genç milyarderi olan Mark Zuckerberg'in, 500 milyon arkadaşı birkaç düşmanı olmadan edinemeyeceği belirtilen filmde, anladığım kadarıyla, Mark'ın karşılaştığı kişisel ve hukuki sorunlar anlatılıyor.
Dün sanırım hepimiz tarihi bir maça tanık olduk.. Yarı finalde Sırplarla yaptığımız maç için turnuvanın en zorlu maçlarından biri olacak derken, 12 Dev Adam yine yüzleri güldürdü. Hele son 3 dk. sanırım herkesin kalpleri gitti geldi.. :)
Eskisi gibi değil bayramlar artık. Eskiden babannenin, anneannenin ya da ailenin en büyüğü kimse artık, onun evinde tüm aileler toplanır, sabahın en erken saatlerinde uyanılır, güzel bir kahvaltı, belki üstüne bir kahvenin ardından, küçükten büyüğe sıralanıp eller öpülürdü. Harçlıklar ceplere doldurulurdu. Tabi şekerler, çikolatalar da. Şimdilerde öyle bireyselleşti ki aileler, kendi içlerinde bile.. Bir yandan eskinin özlemi, yaa biz mi büyüdük acaba diye de düşünmeden edemiyor insan.
100. yazımız ne olsun diye hummalı bir tartışma içerisindeyken, zaman nasıl geçmiş, nasıl da böyle günleri geçirmişiz BBS'ye bir kelime bile yazmadan bilmiyoruz.
Son zamanlarda, yine "son zamanlarda" diyerek başlıyorum çünkü gerçekten son zamanlarda o kadar yoğundum ki, BBS'nin doğum gününü bile kaçırdım. Bir baktım ki bütün kurdeleler kesilmiş, çoktan pasta üflenmiş, herkes gitmiş bile. Daha da kötüsü son bir haftadır bilgisayarım bile yoktu ki bir şeyler karalayabileyim BBS'ye. Neyseki artık bilgisayarıma kavuştum ve umarım bundan sonra "son zamanlarda" diye başlayan blog yazıları yazmam.
BBS ~ Baska Birinin Sorunu