BBS Ayın Sanatçısı - Zaza Fournier

Öncelikle, sizi birkaç aydır Zaza Fournier'den mahrum bıraktığım için gerçekten üzgünüm. Birkaç ay önce kendisini keşfettiğimde, çoktan o ayın sanatçısını seçmiştik, sonra da bir türlü sıra gelemedi Zaza'ya. İnternette hakkında pek bilgi yok aslında. 1985 yılında Paris'te doğmuş ve küçük yaşta anneannesinin akordeonundan çok etkilenmiş ve o da çalmaya başlamış. Zaten onu bu kadar sevmemi sağlayan şeylerden biri de bu. Sözleri de çok güzel hem, çeşitli sitelerde İngilizce çevirilerini de bulabilirsiniz :) Okul yıllarında sokaklarda çalmış. Sonra da kendi ismini verdiği ilk albümünü çıkarmış ve şimdi `yeni nesil Piaf` olarak anılıyor. Arada yaşadıkları hakkında pek bir bilgimiz yok malesef. O yüzden bize yalnızca şarkılarını dinlemesi kalıyor. :)

Çok eğlenceli bir albüm olmuş. İnsanın bütün gün dinleyip mutlu olası geliyor. Siz de mutlu olun istedim ben :) İşte en sevdiğim şarkılarından bi tanesi: La Vie à Deux !



Bunu dedi ( 0 ) kişi

Mutlu Bayramlar !

Bir ara bir e-posta dolanıyordu her yerde. Danimarka'nın Fareo Adaları'nda her yıl "geleneksel erkekliğe adım atma töreni"nde öldürülen kalderon yunuslarını protesto eden bir e-postaydı. Herkes, "bu nasıl bir katliam?", "inanılmaz, böyle insanlar var", "nasıl da öldürüyorlar yunusları!" gibi tepkilerle cevap veriyordu bu e-postaya. O zaman da aklıma ilk gelen şey, kurban bayramı olmuştu. Evet, tamam, belki dinimizin bir zorunluluğu, belki biz usülüne göre kesiyoruz, hayvana girişmiyoruz onlar gibi ama, sonuçta bakınca, bizim yaptığımızın da katliamdan farkı yok. Bu bir din getirisi olarak çok da tartışılmaz bir şey ama ben o e-postaya kayıtsız kalmıştım bu yüzden. Yani yaptıkları şey onlar için bir şeyi simgeliyorsa, yapacaklar, her ne kadar katliam olsa da.. :)

Tabi bu öylesine bir düşünceydi, paylaşmak istedim. Bu uzun bayram tatili, sevdiklerinizle, tatlılar, çikolatalar, şekerler, güzel sohbetler, harçlıklar, ikramlarla dolu umutlu bir bayram geçirmeniz dileğiyle.. Asıl söylemem gereken;

Herkesin kurban bayramı kutlu mutlu olsun.. :) İyi bayramlar..



Bunu dedi ( 3 ) kişi

"Sevgili Dostlar"

Hazır beisa dönmüşken, benim de internetim artık problem çıkarmıyorken, size hemen şurda Amasra gezimizi anlatayım ben de. :) Bu, arada sırada verdiğimiz molalarda, BBS'yi ihmal ettiğimizden değil yani, kesinlikle bir yerlerde bir şeylerle meşgul olduğumuzdan yazamıyoruz yani. (Desem de pek inanmayın yine de, yalan söylüyor olabilirim)

Tamam, iki hafta önceki Ankara ziyaretimden dönmeden bir gün önce, Türkiye'de daha önce gitmediğim çoğu yere ilk defa gidişlerimle hep yanımda olan beisa ile bu sefer de Amasra'ya da günübirlik "küçük bir kaçamak" yaptık. Amasra, Batı Karadeniz kıyısında bulunan şipşirin bir Bartın ilçesi. Ankara-Amasra arası 4 saat ve inanın daha önce bu kadar hızlı geçen 4 saatlik bir yolculuğum olmadı diyebilirim. Bir kere sohbet edecek insanların yanında olması ve ve ve tur rehberimizin eğlenceli kişiliği sayesinde bir baktık, Amasra'ya gelmişiz bile. Şöyle ki eline mikrofonu her aldığında "bir bir" diye kontrol eden, sözlerine "sevgili dostlar" diye başlayan, abidik gubidik fıkralar ve hikayeler anlatan, bol bol lazca şarkı dinleten bir tur rehberimiz vardı. Sayesinde lazca Karadeniz'in Uça Zuga olduğunu ve çok güzel lazca şarkı yapan bir grup olan Karmate'yi (bu da lazca 'değirmen' demekmiş) öğrendik. :)

 Gezimizden kısaca bahsetmem gerekirse, önce giderken yol üzerinde bulunan Kuşkayası Yol Anıtı'na uğradık. Burası Roma İmparatorluğu döneminden kalma, o zamanlar karayolu dinlenme yeri olarak kullanılan bi alanmış. Tabi şimdi 100 kadar tahta basamak çıkılıyor anıta ulaşmak için, ama yukarıya çıkıldığı zaman anıttan daha çok etkileyen şey, tabi ki manzara. Manzaraya ve anıta şöyle bir göz atıp, fotoları da çektikten sonra, biraz daha yol gidip, Bakacak Mevkii denilen yere geldik. Evet adından da tahmin edeceğiniz üzere, burası, Amasra'nın harika manzarasına tepeden bakabileceğiniz bir başka yer daha. Ki zamanında Fatih Sultan Mehmet de bu Bakacak Mevkii'ne gelir ve Amasra'nın o mükemmel manzarasına tam da bu noktada şahit olur. O kadar etkilenir ki hocasına dönüp "Lala lala, Çeşm-i Cihan bu mu ola?" der. (Çeşm-i Cihan: Dünyanın Göz bebeği) Biz de bunları hep tur rehberimizden öğreniyoruz tabi ki :) Tekrar otobüse binip, artık Amasra merkeze doğru yol aldık. Çeşm-i Cihan adlı restorantta taptaze, çok leziz balıklarımızı ve Amasra'nın o meşhur salatasını da tattıktan sonra, artık gezme vakti gelmişti. Amasra'ya gidip de gezmeniz gereken yerlerden biri de Tarihi Çekiciler Çarşısı'ymış. Bizim de yemekten sonra yaptığımız ilk iş oldu tabi ki. Her yerde tahta oyma, tel kırma, boncuk işleri olan bir çarşı ve illaki birilerine hediye almak istiyorsunuz. İşin garibi, biz çarşıya girerken beisa'nın dikkat ettiği ilk şey 'kartpostallaaaaar!!' oldu. :D Sıkı Postcrossing'ciler olarak hemen kendimize Amasra kartpostalları aldık ve çarşıyı gezdik. Rengarenk, cıvıl cıvıl bir çarşıydı. Çarşı sonrası kendimizi foto çekmeye kaptırdık, beğendiğimiz her köşede bi foto derken, serbest zamanımız bitti ve kendimizi yine otobüste bulduk.

Son olarak, Çakraz'a doğru yol aldık. Çakraz da yine Karadeniz kıyısında, Amasra ile Kurucaşile (tabelada bir türlü okuyamamıştım, ilk defa duyduğum bir yer olmasından mütevellit) arasında olan şirin bir belde. Yaz aylarında eminim daha şendir ama biz gittiğimizde çok sakin bir Çakraz'la karşılaştık. Çay içmek için bir yerde oturduk sahil kenarında ve yine biraz foto çeksek iyi olur dedik. Bu arada deniz kenarında bırakılmış iki sandalye de Betül'le 'yalnızlık/ayrılık' temalı fotolar çekmemize baya yardımı oldu. :D

Ve dönüş yolu, çok şenlikliydi. Diyorum ki, bir yerleri gezecekseniz böyle, kesinlikle turla gitmek gerek, gezdiğimi anladım inanın. Yol boyunca yaşadığımız bi dolu komiklikle, gezdiğimiz yerlerle çok eğlenceli bir geziydi. Umarım herkesin yolu bir kere olsun Amasra'ya düşer. :)

Edit Büdüt: Beisa, Betül, Hatice Teyze ve Gültekin Amca'ya her şey için teşekkürler.. :)

fatoş' bildirdi ve kaçtı.


Bunu dedi ( 5 ) kişi

We ♥ Guitar Hero!

Aaaaagh! Çok özlemişim ya şurayı! 

Evet, geçen hafta fatoş' bize geldiğinde, birazdan detaylarını anlatacağım bilgisayarımın bozulması olayından beri, eski, yapyavaş bilgisayarımı kullanmakta olduğum için, blogger'a girmeye üşeniyordum. İlginç bi şekilde, bilgisayarın hızlıca girebildiği tek sayfa Facebook'tu çünkü. Ayrıca, o bilgisayarın da bir zamanlar üstüne bir bardak kola dökmüş olduğumdan dolayı, tuşlar basılı kalabiliyor ve büyük çoğunlukla benim yazma hızıma yetişemediği için, yazmaya çalıştığımda genelde anlamsız harf dizileri ortaya çıkarıyordu. O yüzden anca 140 karakterlik twitter'da bi şeyler yazabiliyordum.

Neyse, buraya giremememe ve bilgisayarın nimetlerinden bi süre faydalanamama neden olan olaysa aynen şöyle gelişti. Biz odamda oturmuş, boş zamanımızı Guitar Hero oynarak dolduruyorduk ve ikimiz de bu konuda çok iyi olmadığımızdan dolayı, ancak Easy'e cesaret edebiliyorduk. Birden kardeşimin Expert'te oynadığını açıkladım fatoş'a ve onu oynarken izlemeye karar verdik. O bizim takip edemediğimiz notalara basabildikçe biz gaza geldik. Odaya döndüğümüzde Medium'da oynamak için yeteri kadar etkilenmiştik. Oysa hesaba katmadığımız bir şey vardı: Benim haddinden fazla terleyen ellerim! Easy'de bile, fatoş' klavyeye geçmeden önce tuşları bi silmek durumunda kalıyorduk illa ki. Haliyle Medium'da çok daha fazla ter döktüm! :o Ne kadar fazla olduğunu, ben Beat It'i çalmaya çalışırken, birden yön tuşları çalışmadığında anladık. Sonra bilgisayarı kapatıp açmaya karar verdiğimizde, açılmadı! Su bile dökmemiştim, yere bile düşmemişti oysa...

Biraz önce bilgisayarım servisten geldi ! Format bile atılmamış. Şu an çok mutluyum ama hikaye böyle bitmeyebilirdi. Yazar burada "terli terli bilgisayar oynamayın!" demek istiyor, evet!

Ben geri döndüm ..  ! :)


Bunu dedi ( 4 ) kişi