Hazır
beisa dönmüşken, benim de internetim artık problem çıkarmıyorken, size hemen şurda
Amasra gezimizi anlatayım ben de. :) Bu, arada sırada verdiğimiz molalarda,
BBS'yi ihmal ettiğimizden değil yani, kesinlikle bir yerlerde bir şeylerle meşgul olduğumuzdan yazamıyoruz yani. (Desem de pek inanmayın yine de, yalan söylüyor olabilirim)
Tamam, iki hafta önceki Ankara ziyaretimden dönmeden bir gün önce, Türkiye'de daha önce gitmediğim çoğu yere ilk defa gidişlerimle hep yanımda olan beisa ile bu sefer de Amasra'ya da günübirlik "
küçük bir kaçamak" yaptık.
Amasra, Batı Karadeniz kıyısında bulunan şipşirin bir Bartın ilçesi.
Ankara-Amasra arası 4 saat ve inanın daha önce bu kadar hızlı geçen 4 saatlik bir yolculuğum olmadı diyebilirim. Bir kere sohbet edecek insanların yanında olması ve ve ve tur rehberimizin eğlenceli kişiliği sayesinde bir baktık, Amasra'ya gelmişiz bile. Şöyle ki eline mikrofonu her aldığında "
bir bir" diye kontrol eden, sözlerine "
sevgili dostlar" diye başlayan, abidik gubidik fıkralar ve hikayeler anlatan, bol bol lazca şarkı dinleten bir tur rehberimiz vardı. Sayesinde lazca
Karadeniz'in
Uça Zuga olduğunu ve çok güzel lazca şarkı yapan bir grup olan
Karmate'yi (bu da lazca 'değirmen' demekmiş) öğrendik. :)
Gezimizden kısaca bahsetmem gerekirse, önce giderken yol üzerinde bulunan
Kuşkayası Yol Anıtı'na uğradık. Burası Roma İmparatorluğu döneminden kalma, o zamanlar karayolu dinlenme yeri olarak kullanılan bi alanmış. Tabi şimdi 100 kadar tahta basamak çıkılıyor anıta ulaşmak için, ama yukarıya çıkıldığı zaman anıttan daha çok etkileyen şey, tabi ki manzara. Manzaraya ve anıta şöyle bir göz atıp, fotoları da çektikten sonra, biraz daha yol gidip,
Bakacak Mevkii denilen yere geldik. Evet adından da tahmin edeceğiniz üzere, burası, Amasra'nın harika manzarasına tepeden bakabileceğiniz bir başka yer daha. Ki zamanında
Fatih Sultan Mehmet de bu Bakacak Mevkii'ne gelir ve Amasra'nın o mükemmel manzarasına tam da bu noktada şahit olur. O kadar etkilenir ki hocasına dönüp "
Lala lala, Çeşm-i Cihan bu mu ola?" der. (
Çeşm-i Cihan: Dünyanın Göz bebeği) Biz de bunları hep tur rehberimizden öğreniyoruz tabi ki :) Tekrar otobüse binip, artık Amasra merkeze doğru yol aldık. Çeşm-i Cihan adlı restorantta taptaze, çok leziz balıklarımızı ve Amasra'nın o meşhur salatasını da tattıktan sonra, artık gezme vakti gelmişti. Amasra'ya gidip de gezmeniz gereken yerlerden biri de
Tarihi Çekiciler Çarşısı'ymış. Bizim de yemekten sonra yaptığımız ilk iş oldu tabi ki. Her yerde tahta oyma, tel kırma, boncuk işleri olan bir çarşı ve illaki birilerine hediye almak istiyorsunuz. İşin garibi, biz çarşıya girerken beisa'nın dikkat ettiği ilk şey 'kartpostallaaaaar!!' oldu. :D Sıkı
Postcrossing'ciler olarak hemen kendimize
Amasra kartpostalları aldık ve çarşıyı gezdik. Rengarenk, cıvıl cıvıl bir çarşıydı. Çarşı sonrası kendimizi foto çekmeye kaptırdık, beğendiğimiz her köşede bi foto derken, serbest zamanımız bitti ve kendimizi yine otobüste bulduk.
Son olarak,
Çakraz'a doğru yol aldık. Çakraz da yine Karadeniz kıyısında,
Amasra ile Kurucaşile (tabelada bir türlü okuyamamıştım, ilk defa duyduğum bir yer olmasından mütevellit)
arasında olan şirin bir belde. Yaz aylarında eminim daha şendir ama biz gittiğimizde çok sakin bir Çakraz'la karşılaştık. Çay içmek için bir yerde oturduk sahil kenarında ve yine biraz foto çeksek iyi olur dedik. Bu arada deniz kenarında bırakılmış iki sandalye de
Betül'le
'yalnızlık/ayrılık' temalı fotolar çekmemize baya yardımı oldu. :D
Ve dönüş yolu, çok şenlikliydi. Diyorum ki, bir yerleri gezecekseniz böyle, kesinlikle turla gitmek gerek, gezdiğimi anladım inanın. Yol boyunca yaşadığımız bi dolu komiklikle, gezdiğimiz yerlerle çok eğlenceli bir geziydi. Umarım herkesin yolu bir kere olsun Amasra'ya düşer. :)
Edit Büdüt: Beisa, Betül, Hatice Teyze ve Gültekin Amca'ya her şey için teşekkürler.. :)
fatoş' bildirdi ve kaçtı.